
ESKİŞEHİR TARİHİ
İLK ÇAĞ DÖNEMİ
Eskişehir’imizin tarihinden bahsetmeden önce, tarihin başlangıcına ev sahipliği yapan Sakarya Nehrinden bahsetmek istiyoruz.
Sakarya Nehri, Eskişehir’in Çifteler ilçesinin sınırları içinde yer alan, “Sakaryabaşı” denilen yerden çıkmaktadır. Kıran Hamamı denilen yerde Porsuk Çayı ile birleşir ve kuzeye doğru akar. Sarıyer Barajı’ndan sonra akışı batıya döner.
Ateşin bulunmasından sonra insanlar, Sakarya Irmağı’ndan, Porsuk Irmağı’na kadar uzanan bölgedeki verimli ve zengin topraklara yerleşirler. Zaman içerisinde buradaki sulak araziyi işleyerek, yaşam merkezi haline getirirler ve burada çoğalırlar. Ancak bereketsiz topraklarda yaşamını sürdürmeye çalışan diğer kavimler, bu tarafa doğru göç etmeye ve Sakarya’dan Porsuk’a uzanan bu verimli topraklara ortak olacak bir yaşam sürmeyi amaçlamaktadırlar. Böylelikle bölgede barış içinde yaşayan insanlar, hayatlarında ilk defa savaşla tanışırlar ve yüzlerce binlerce yıl savaşırlar…
Hikâyemize ara verip, Porsuk Çayından da bahsedecek olursak;
Porsuk Çayı, iki koldan oluşur. Birincisi, Porsuk suyudur. Kaynağı Murat Dağı’ndadır. Altıntaş havzasında hafif meyilli bir arazide akar.
İkincisi, Kütahya’nın batısından gelir. Bu, şehrin kuzeyinden “Porsuk Çayı” adı ile geçen sudur. Bunlar Çukurova’da birleşerek ve Eskişehir il sınırında, İncesu Köyü’nün yakınındaki Kalburcu Çiftliği’nden geçerler. Sonra sırasıyla Kunduzlar, Kargın Deresi, Ilıcasu, Mollaoğlu Deresi, Sarısu, Keskin-Muttalip dereleriyle birleşerek, Sakarya Nehri’ne yaklaşırken de Pürtek Çayı’nı içine alır.
Evet, nerede kalmıştık?
Zamanla dünya ve insanlık değişir (ya da artık savaştan sıkılmışlardır) ve bölgede savaş sonra erer, gelecek için barış sağlanır. Şöyle bir orta yol bulunur; göç edenlerin sadece toprak ve su kullanmalarına izin verilir.
Günler yıllar geçtikçe yeni olanaklar sağlanıp keşifler yapılır. Bu keşiflerden sonra maden kaynakları, atölyeler ve küçük fabrikalar kurulur. Haliyle kasaba ve köyler de oluşturulur.
Tarihin ilk zamanlarında, ilk insanların günümüzden çook önce buraya gelerek topraklardan ve zengin kaynaklardan yararlanmalarının sonucunda kısa sürede gelişip şehirleşmiştir. Bu yüzden bu bölgeye “ESKİŞEHİR” adı verilir.
Eskişehir toprakları Taş Devrinden günümüze kadar binlerce kültürü yaşatmış. Hatta o kadar ki M.Ö. 4000 yıllarında nüfusun en yoğun olduğu bölge olarak kabul edilmiş. Ayrıca Asurlu tüccarların da ticaret hayatını canlandırdıkları merkez yine Eskişehir olmuştur.
Hititler, M.Ö. 14. yüzyılda Eskişehir merkezli büyük bir devlet kurmuşlardır. M.Ö. 12. yüzyılda Frigya, 600 yıl süren hükümdarlığını ilan etmiştir. Tüm çağların en zengin kralı Frigya Kralı Midas’tır. O da tarihte “Eşek Kulaklı Midas” olarak yerini almıştır.
Arkeolojik araştırmalar, yöredeki ilk yerleşimin M.Ö. 3500 yıllarında, Şarhöyük çevresinde yoğunlaştığını göstermektedir.
Pek çok Anadolu Efsanesi Frigya’yı madenciliğin beşiği olarak gösteren kanıtlardır. Ayrıca Midas Şehri’nde (Yazılıkaya) yapılan diğer Kazılarda, yüzlerce yeni höyük tespit edilerek, bölgenin ilk çağlardan bu yana yaygın bir kültüre sahip olduğu saptanmıştır.
Yazılıkaya’da yapılan kazılarda tespit edilen höyüklerin büyük bir kısmında Hitit Çağına ait kültür belgeleri bulunmuştur.
Eskişehir’e 80 km uzaklıkta mesafede bulunan Han ilçesinin Yazılıkaya Mahallesine giderseniz, buradaki kalıntılar, ilginizi ve hayranlığınızı eski medeniyetler üzerinde toplayacaktır.
Bu köye, Eskişehir’in güneydoğusundaki Çifteler İlçesi’nden gidebilirsiniz. Buradan ayrılan yol Mecidiye, Bardakçı, Karaağaç ve Kayı üzerinden Yazılıkaya’ya ulaşır. Ayrıca Seyitgazi ve Afyonkarahisar ya da Emirdağ üzerinden de Yazılıkaya’ya gidilebilir.
Bugün de görüleceği gibi Yazılıkaya Köyü’nün hemen üstünde antik şehir Akropol’ün kuzeydoğu cephesinde, püskürük bir kaya üzerinde Midas Anıtı, Akropol’ü çevreleyen sur duvarları, yeraltı merdivenleri, mezarlar, sunaklar, bitmemiş anıt ve çeşme bulunur.
DORLİON
Antik Çağ’ da bu bölgede Latince “Dorylaeum” ya da Grekçe “Dorylaion” adıyla ünlenen bir kent bulunmaktaydı. Bugün Eskişehir’de, Antik Dorylaion olabilecek üç ayrı yerin varlığından söz edilir. Bunlardan biri Karacaşehir, diğeri Şarhöyük ve Yukarımahalle, Hamamlar ya da Köprübaşı olarak bilinen yerlerdir.
Bu bölge, artık çok sayıdaki ünlü hamamları ve sıcak mineral suları ile insanların günlük streslerinden uzaklaşmalarına yardımcı olan bir dinlence merkezi durumundadır. Eğer siz de streslerinizden uzaklaşmak ve şifa bulmak istiyorsanız bu sularda biraz dinlenebilir, hatta bir zamanlar bu sularda yıkanan Bizans İmparatoru Justinian’ın anılarını da sıcak su buharıyla birlikte içinize çekebilirsiniz.
Bu toprakların sıcak suları başka kimlere nasip oldu? 13. yüzyılda küçük bir imparatorluğun başı olan ve daha sonra Eskişehir ve Anadolu’da tarihe yeni bir sayfa açan Osman Bey de bu sularda yıkanan tarihî isimlerden biridir. Özellikle onun döneminde Eskişehir, mineral suları ve hamamlarıyla tanınan, önemli bir yerleşim merkezi, Anadolu kasabası haline gelmiştir.
ORTA ÇAĞ DÖNEMİ
1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra doğudan gelen Türkler, 1074 yılında Eskişehir’i alırlar. Şehrin alınmasının ardından, doğudan gelen Türk boylarını durdurmak isteyen Manuel Kommenos, bunda başarılı olamayınca batıya doğru çekilmek durumunda kalır. Alparslan ve I. Kılıçarslan zamanında Eskişehir, Haçlı Ordularının geçiş yeri olmuştur. Eskişehir il merkezinde, bu çağa ait fazla bir eser yoktur.
YENİ VE YAKIN ÇAĞ DÖNEMİ
Eskişehir yöresi, Osmanlı İmparatorluğu’nun beşiği ve doğu seferleri yolu üstündeki önemli merkezlerden biridir. Ertuğrul Gazi’nin ölümünün ardından, yerine oğlu Osman Bey geçer. Osman Bey, uçbeyi olduktan kısa bir süre sonra kuvvetlenerek 1298 yılında, önce Eskişehir’i, sonra İnönü, Seyitgazi ve Sivrihisar’ı topraklarına katar.
Kurşunlu Cami:
Odunpazarı semtinde, Paşa Mahallesi’ndedir. Merdivenli kapıdan girildiğinde ortada şadırvan, sağ tarafta menzilhane, sol tarafta aşhane, karşıda cami görülür. Bu cami, Veziri-sanî Mustafa Paşa tarafından 1525 yılında yaptırılmıştır.
Cami 1961-1962 yıllarında yenilenmiştir. Caminin arkasındaki büyük kubbeli semahane, medrese odaları ve ön taraftaki sütunlu açık mekân, buranın bir Mevlevi tekkesi olduğunu kanıtlamaktadır.
Seyyit Battal Gazi Külliyesi:
Seyitgazi İlçesinde, 150 metre yüksekliğinde Üçler Tepesi’nin doğuya bakan yamaçları üzerindedir. Bu külliye Seyyit Battal Gazi’ ye ithafen yaptırılmıştır (1207- 1209)
Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve gelişme dönemlerinde; onarım, yeniden yapım eklemelerle külliye halini almıştır. Osmanlı Devleti döneminde vakıflaştırılmış Cumhuriyet Dönemi’ ne kadar dini eğitim, tören ve toplantıların yapıldığı medrese ve tekke olarak kullanılmıştır.
Bugün mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan külliye, Yapılan ışıklandırma sistemi ile geceleri aydınlatılmakta, etkileyici görünümü, turistik ve dini amaçlı ziyaretçileri ile Seyitgazi ilçesine canlılık kazandırmaktadır.
Şeyh Edebali Türbesi:
Şeyh Edebali, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in kayınpederidir. Şeyh Edebali’nin türbesi şehrin Odunpazarı semtindeki Odunpazarı Mezarlığı’nın içindedir. Türbe, II. Abdülhamit tarafından restore edilmiştir.
Yunus Emre Külliyesi ve Türbesi:
Eskişehir Mihalıççık ilçesi Yunus Emre beldesinde (Sarıköy) dir. Eskişehir-Ankara demiryolu yakınından geçmektedir. Yunus Emre bu dünyada yaşayan insanları sevgiye, birlik ve beraberliğe çağıran bir hak aşığıdır.
Mezar taşının ön cephesinde yazılı olan “Gelin Tanış Olalım, İşi Kolay Kılalım, Sevelim Sevilelim, Bu Dünya Kimseye Kalmaz” sözlerinde Yunus Emre’nin yaşam felsefesi özetlenmektedir.
Nasrettin Hoca’nın Evi:
Ünlü mizah ustası Nasrettin Hoca, 605 (1208-1209) yılında Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğmuştur. İlk bilgilerini köy imamı olan babasının yanında öğrenmiştir. Daha sonra Akşehir’ e giderek Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim gibi devrin tanınmış alim ve ariflerinden bilgi öğrenmiş, nasip almıştır. Nasrettin Hoca’nın ünü tüm dünyaya yayılmıştır.
Doğanlı Kale:
Bu kale, Seyitgazi ilçesinin Çukurca Köyü yakınındadır. Kalenin üst kısmındaki kaya “doğan” a benzediğinden bu ismi almıştır. Bir Frig eseri olan Doğanlı Kale’nin iç kısmına, Bizans ve Roma çağlarında, yeraltı geçitleri ve mezar ilave edilmiştir. Yapı, içindeki merdivenler ve odalarla delik deşik bir görünüm sergilemektedir.
Gerdek Kaya Anıtı:
Çukurca Köyü’nün 500 m güneybatısında bulunan bir ‘mezar anıtıdır. Dor stili bir tapınak cephesi taklit edilerek oyulmuş bu mezar anıtında, içerlek iki kapı ile iki ölü odasına girilmektedir. Cephesi doğuya bakan bu anıt, Yunan-Roma Çağı’nı anlatmaktadır. Alınlığın üstündeki kaya çıkıntısı üzerinde, başsız bir aslan figürü de görülmektedir.
Cumhuriyet döneminde Eskişehir’de ilk olarak ekonomi geliştirildi, daha sonra endüstriye, tarıma ve doğal kaynak araştırmalarına hız verildi. Bunlarla beraber çanak-çömlek endüstrisi hızla gelişti. Türkiye’de talep edilen çanak-çömleğin büyük bir bölümü Eskişehir’den karşılanmakta ve bir kısmı da ihraç edilmektedir.
Eskişehir her zaman tahıl üretiminde ilk sırayı alan illerden biridir. Ekmek yapımına uygun olan ak buğday ve arpa, bu yörede yetiştirilir.
1940 yılında Eskişehir, Türkiye’nin altıncı büyük ilidir. Artan nüfusla birlikte, konut yapımında büyük bir artış görülmektedir. Kent merkezi sürekli olarak kuzeye doğru genişlemektedir.
1940’larda Eskişehir’de endüstriyel gelişmelere teknoloji de eklenmiştir.29 Ekim 1961 tarihinde. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümü kutlamaları için Eskişehir’e gelmesinin planlanması üzerine, bu tarihte ilk otomobil Cumhurbaşkanı için üretildi ve sunuldu.
Önce arabanın gövdesini oluşturan parçalar, sonra gövde ve diğer bölümler, buradaki atölyelerde imal edildi. Metal levhalarla gövdesine şekil verildi. Üzerinde günlerce çalışıldı ve ortaya yepyeni bir otomobil çıktı. Bu otomobile “Devrim” adı verildi. Devrim, ilk gösteriminde (29 Ekim 1961) Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından kullanıldı.
Devrim; otomobil üretiminde ilk tecrübe, ilk adımdı. Bu, görünüşte sembolik bir işti. Ancak olanaklar dahilinde, Türkiye’nin endüstri sektöründe neler yapılabileceğinin bir göstergesi olmuştur. Bu ilk adımdan birkaç yıl sonra, “Anadol” adı verilen otomobilin üretimine başlandı.
29 Ekim 1961 tarihli gazetelerde şu başlıklar yer almaktaydı: “İlk Türk otomobili Devrim, yola çıktı ve yirmi adım sonra durdu”.
Bu başlığı, ilk geziyi yapan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in sözleri izliyordu:
“Türk araba yapar ama, benzini koymayı unutur.”
Devrim, bugün artık sessiz sedasız duruyor. Ancak Eskişehir sanayii, ilerlemesini durmadan sürdürüyor.
Bununla beraber, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları’na ait TÜLOMSAŞ firması tarafından ilk Türk lokomotifi “KARAKURT”, Eskişehir’de üretilmiştir. 1959 yılında yapım çalışmalarına başlanmış ve tamamı Türk işçi ve mühendislerinden oluşan ekip tarafından çok kısa bir sürede bitirilerek 1961 yılında hizmete girmiştir.
Millî mücadele yıllarının bir faaliyet merkezi olan Eskişehir’in, milli tarihimizde yeri büyüktür. Kurtuluş savaşında gösterdiği başarıyı anlatmaya sayfalar yetmez. Şehrimiz büyük kahramanlıklara şahittir.
Şimdi ise gelişmiş büyük şehirlerimizden biri olmuştur.